Kemah Tarihi
Doğu Anadolu’da Kara-su (Fırat) nehrinin sol kıyısında ve Munzur dağlarından gelen Tanasur deresinin ağzında, deniz seviyesinden 1038 m. Yükseklikte kurulmuş bulunan Kemah; kalesi ile meşhur Erzincan vilayetine bağlı bir şehirdir. İlk zamanlarda Drana, Dranahi, Taranaghi, Gamagh, Kamack ismi ile anılıyordu. Kars’ın doğusunda arpa çayı üzerinde bulunan Ani şehrinin önemini kaybetmesini müteakip Arsak hanedanına mensup krallara merkez oldu ve bunlar zamanında, zapt edilemez telakki olunan Kemah kalesi yapıldı, mabetler inşa olundu. Arsak hanedanı kralları mezarları ve hazineleri buraya yerleştirdi.
Doğu Roma yani Bizans imparatorları ile İranlılar arasında meydana gelen mücadeleler sırasında Kemah ve kelesi, zaman zaman bir tarafa veya diğer tarafa geçti. Bazen bu iki devleti sınırları dışında, müstakil ermeni prenslerinin elinde kaldı.
İslamiyet’in zuhurundan kısa bir müddet sonra, bu bölge islam mücahitlerinin devamlı akınlarına uğradı. H.59 (M.678) yılında Kemah; Umeyr bin el-Hubab tarafından Bizanslıların elinden alındı. Bu tarihten sonra Kemah kalesi Bizanslılar ile İslam halifeleri arasında elde değiştirdi.
H.133(M.750) yılında Bizans imparatoru Konstantin, Kemah kalesini Müslümanların elinden almak için kuşattı ise de Abbasî Halifesi Ebu Cafer El Mansur, şehri Bizanslılara karşı tahkim etti. Ancak 794 tarihinden sonra burası Bizanslıların idaresi altında kaldı.
Kemah; 1071 senesinde meydana gelen Malazgirt meydan savaşından az sonra Büyük Selçuklu Türklerinin hâkimiyeti altına girdi ve ilk olarak Sultan Alparslan’ın kumandanlarından emir Mengücek Gazi tarafından zapt olundu. Bir müddet Erzincan ve havalisinde kurulan Mengücek oğulları beyliğine bağlı olarak idare edildi.
XIII. Yüzyılın başlarında Kemah’a Selçuklular sahip oldu ise de, çok geçmeden İlhanlılar burasını kendi hâkimiyetleri altına aldılar. XIV. Yüzyılın ilk yarısından itibaren Anadolu da meydana gelen türlü mücadeleler esnasında çeşitli beyliklerin elinde kaldı. Bir müddet Eratna oğullarının nüfuz sahasına girdi.
XIV. YÜZYILIN SONLARINDA Kemah, Erzincan hakimi Mutahharten Bey’in elinde bulunuyorken Yıldırım Beyazıd’ın hücumuna uğradı. 1400 yılında Mutahharten, Timur ile birlikte Sivas şehrini tahrip ettiği için Osmanlı hükümdarı Yıldırım Beyazıt da karakoyunlu beyliği hükümdarı Kara Yusuf bey ile işbirliği yapmış ve Erzincan beyi Mutahharten’in topraklarını işgal etmişti. İşte bu sırada Kemah kalesi Yıldırım Beyazıt’ın eline geçmiş, O da bu kale içine muhafızlarını yerleştirmiştir. 1401’de Mutahharten’in dostu olan Timur’un Yıldırım Beyazıt’a karşı harekete geçmesi üzerine Kemah, Timur kuvvetlerinin istilasına uğradı ve Timur burasını Osmanlılardan alarak tekrar müttefiki Mutahharten’e verdi. Timur’un Anadolu’dan çekilmesini müteakip Kemah ve havalisine Akkoyun’lular hakim oldu. Bu beyliğin hükümdarından Uzun Hasan’ın vefatından sonra birçok Türkmen Bey ve uluslarını etrafında toplayarak Safevi devletini kuran Şah İsmail, 1503’ten itibaren Kemah kalesini emrine aldı.
Kemah, 24 Nisan 1512’de tahta çıkan Osmanlı İmparatorluğunun 9. Padişahı Yavuz Sultan Selim han tarafından kat’i şekilde Türk idaresi altına girdi. Çaldıran seferine çıkan Yavuz Sultan Selim Han, Çaldıran’da Şah İsmail’i yendikten sonra Akbıyıklı Mehmet Paşayı Kemah üzerine göndererek Safevilerin elinde bulunan Kemah kalesini kuşattı ve 15 Mayıs 1515 senesinde, muhasaradan sonra Yavuz’un Kemah önüne geldiği gün bu meşhur kale Osmanlı İmparatorluğu tarafından feth edildi. Kalenin fethi esnasında zarar gören yerleri bizzat Yavuz Sultan Selim tarafından tamir ettirildi. Kemah Kalesi muhafızlığına Kara Çin oğlu Ahmed bey getirildi.
Kanuni Sultan Süleyman devrinden itibaren de bir sancak olarak Diyarbakır eyaletine bağlandı. Sonradan Erzurum vilayetine bağlanarak buranın bir kazası şeklinde Osmanlı idaresinde kaldı. Bugün Erzincan’a bağlı bir ilçedir.
Kemah, 24 Temmuz 1916’da Erzincan’ı işgal eden Rus kuvvetlerinin tehdidine maruz kaldı ise de, 28 ve 36. Fırkaların Kemah boğazını tutarak bu kasabayı müdafaa etmeleri sonucu Rus istilasına uğramadı. Ancak uzun süre Rus savaş cephesine yakın bir şehir olduğundan çok büyük zarar gördü.
73 köyü bulunan Kemah ilçemizin 1452 tarihinde yapılan Akkoyunlu eseri Gülabibey Camii, İlhanlılardan kalma Tugay Hatun İmareti, XIII. Yüzyılda tuğladan inşa edilmiş Melik Mengücek (Sultan Melik) türbesi ve Osmanlılarca tamir edilen Kemah kalesi, tabii buzhane olarak kullanılan Alp köy bucağına bağlı Sarıyazı (Meyvanlı) ve Ayranpınar (Marik) köylerindeki buzlu mağaralarıyla turistik bir özelliğe sahip şirin ilçemizdir.
Kemah kelimesinin kökeni, Göktürk Devleti’nin bir üyesi olan ve içlerinden Kıpçak Türklerini çıkaran Kimak Türkleridir. Bu konuda 2 rivayet vardır. Birincisi 1118 yılında Ahıska, Erzurum civarına yerleşip 1267 – 1578 yılları arasında Atabek Devleti’ni kurup yaşatan Kıpçaklara bu adın verilmiş olması, ikincisi Cengiz Han’ın önünden kaçarak Anadolu’ya gelen Celaleddin Harzemşah ile yöreye yerleşen Kıpçak Türklerinin bu ismi ilçeye vermiş olması. Ayrıca; Hıdır Abdal Musa türbesi bu ilçede bulunmaktadır. Bu durum da ikinci rivayeti güçlendirmektedir. Ayrıca Sultan Melik Şah türbesi ’de bu ilçede bulunmaktadır. Dört bir yanı kale ile çevrilmiş olan ilçe şehir merkezine 50 km uzaklıktadır. İlçe merkezi ile bağlantı karayolu ve demiryolu ile sağlanmaktadır. İstanbul – Kars arası demiryolu ilçe merkezimizden geçmektedir. Fırat Nehri’nin bir kolu olan Karasu Nehri ilçe merkezinden geçmekte olup her türlü su sporunun yapılmasına olanak sağlamaktadır. Son yıllarda kale içinde yapılan yenileme çalışmaları ile yüzyıllardır varlığını sürdüren Kemah Kalesi’nde turistlerin dolaşımına açılmıştır. Kemah Soğuk Suları ise her haziran ayının sonuna doğru doğup yaz bitimin de kaybolan yeraltı suyudur. Tahminlere göre Munzur Dağları’nda karların erimesi sonucu oluşan kar suyunun yıllardır aynı yolu izleyerek yerüstüne çıktığıdır.
Kemah’ın ” Tarih öncesi çağları hakkında kesin bilgilere ulaşılamamıştır. Ancak, Erzurum çevresi gibi komşu yörelerde yapılan bazı araştırmalar, bölge tarihinin umumi manada, insanlık tarihinin en eski devirlerine, yani “Paleolitik Çağ”a (Yontma Taş Devri) kadar götürmektedir. Müteakib devirlerde ise Kemah bölgesinin ön tarihi hakkında bilgilerimiz ilmi boyutlar kazanmaya başlar: “Son Kalkolitik” ve “İlk Tunç Çağ ” devrelerinde Doğu ve Güney-doğu Anadolu’da -Karaz türü çanak-çömlekleri adı ile tanımlanan- yaygın ve homojen, kendine has eserleriyle bir kültür gurubu ortaya çıkar. “Karaz-Kültürü” adının yanı sıra, buluntu yerlerine göre çeşitli isimler altında tarif edilen bu kültür, gerçekte çok mühim bir tarihi hadiseyi ve gelişmeyi yansıtmaktadır.
Adı geçen arkeolojik materyal Hurrilere ait olup, dil yapısı bakımından Ural-Altay dil ailesi ile yakınlık gösteren bu kavmin çeşitli kollar halinde Trans-Kafkasya, Kura-Aras yöresinden Doğu Anadolu ve komşu bölgeler üzerine yaptıkları göç ve yayılmaları belgelemektedir. Kemah, Doğu Anadolu’da Kara-Su (Fırun olt) Vadisinin sol kıyısında, Munzur dağlarından inen Tanasur Deresi ağzında ve kadim kalenin koltuğunda, deniz seviyesinden 1038 metre yükseklikte kurulmuş şirin bir belde olup, Erzincan vilayetine bağlı bir kazanın merkezidir.
Eskiden şehir, esas itibariyle kale dibine doğru kurulmuş, çarşı ve dükkânlar oradaymış. Yerleşim ise, ağırlıklı olarak, Cennet Yamacı emsal, bağ ve bahçeler arasından akan Tanasur Deresi’nin açtığı derin vadinin eteklerine yapılan evlerdeymiş. Vaktinde en kalabalık mahalleler buradaymış ve her sabah kırk hayvanla esnaf dükkân açmaya gelirmiş çarşıya. Şimdi hala ilçenin 10 mahallesinden, 5’i bu vadide. Bunlar, Mektep önü ve Pörhenkbaşı mahalleri kısmen olmak üzere, Aşağıgedik, Derebaşı (Yukarı Mahalle) ve Ortagedik mahalleleridir.
Kemah’a ait ilk nüfus bilgilerine, Osmanlı dönemindeki bazı kaynaklarda rastlanmaktadır. Nitekim ilk tahrirlerde idari yönden Sancak statüsünde olan Kemah’ın 1516 yılındaki şehir nüfusu 2 591 olup, bunun % 68,5’i (1769) Müslüman ve % 31,5’i (812) ise Hristiyan’dır. 1520 ve 1530 yıllarında 3 697 olan şehir nüfusu, 1568 yılında 3 042’ye ve 1591 yılında 2556’ya düşmüştü.
Nüfusun 1568 yılından sonra azalmasının sebebi, gerçekte kaledeki ve şehirdeki vergiden muaf olanların tam olarak tespit edilmemiş olmasıyla alakalıdır. Kanaatimizce şehir nüfusundaki bu azalışta, 1556 yılından sonra Kemah’ın Erzurum livasına bağlı bir kaza durumuna geçmesi de etkili olmuştur.